8 Mayıs 2011 Pazar

O Gün Bu Gün...

8.Mart.2011 Cosmoturk

Bugün dünya küvette pinekleme günü olarak kutlanacak, devlet kadınlar gününü kutlamak amacıyla her eve bir erkek stiriptizci ve bir masör gönderecek.

Bugün ev kadınlarına emekleri için teşekkür edilecek, sırtları sıvazlanacak, sevgi gösterilecek bununla da yetinilmeyip maaş bağlanacak. Kadınlar birbirlerinin evinde temizlik denetlemesi yapmayacak, kimin çocuğu daha başarılı, kimin kocası daha çok kazanıyor yarışmaları ikinci bir emre kadar yasaklanacak. Bugün tüm anneler bir gün süreyle hafızasını yitirecek ve çocuklarını, kocalarını ve ev işlerini düşünmeyecek.

Bugün sadece bir gün için de olsa erkekler hamileliği, lohusalığı, adet sancısını, emzirmeyi kürtajı, bekareti, ağdayı tadacak, çocuklara bakacak, yemekleri yapacak, evi temizleyecek. Bütün erkekler özür dileyecek, teşekkür edecek, ‘lütfen’ diyecek ve bir kelime bile küfür etmeyecek, eşlerine ve sevgililerine çiçek alacak, iltifat edecekler ve konuşmalarını dinleyip ne dediklerini gerçekten anlayacaklar.

Ülke çapında futbol başta olmak üzere tüm spor karşılaşmaları, at yarışı ve loto çekilişleri bir gün süreyle iptal edilecek. Ağır tempolu, acıklı diziler, evlendirme programları, yemek tarifleri yayınlayan kanallar bir gün tatil edilecek.

Bugün hiç bir kadına cinsel istekleri var diye azgın, kaşar, sürtük, kaltak ya da orospu denmeyecek, her kadın canının çektiği insanla suçluluk duymadan sevişecek, ön sevişme ve orgazm zorunlu olacak, sadece erkekler korunacak ayrıca işlevi değil boyu önemli olacak. Reklamlarda daha çok çıplak erkek yer alacak ve kadınlara yönelik porno filmler çekilecek.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde kadınlara tecavüz edilmeyecek.
Bugün hiç bir koca yemek tuzsuz da olsa karısını dövmeyecek.
Bugün hiçbir erkek bir kadını aldatmayacak, geçmiş aldatılmalar sineye çekilmeyecek intikamı bugün alınacak.

Bugün kadınlarla konuşulurken sadece yüzlerine, dönüp giderken de sadece saçlarına bakılacak, sokakta yürürken kimse sizi nasıl becereceğini fısıldamayacak, kadın kas gücü erkekten fazla olacak gerekirse fısıldayanların icabına bakılacak.

Bugün bedenimiz sadece bizim olacak, ‘hayır’ sadece ‘hayır’ olacak, kadınlar hayır deme haklarını kullanacak ve sözlerini ikinci kez yinelemek zorunda kalmayacaklar. Bugün itiraz eden, sesini yükselten, direnen, hakkını talep eden kadınlara çirkef, cadaloz, şirret, tatminsiz denmeyecek. Bugün kadınlar boyun eğmeyecek, kaderine razı olmayacak, sineye çekmeyecek, sabretmeyecek.

Bugün bütün çalışan kadınlar aynı pozisyondaki erkek çalışanlarla eşit ücret alacaklar ve aynı hızda terfi edecekler, çalışan anneler çocuklarına karşı suçluluk duymayacaklar.

Bugün doğudaki tüm babalar kızlarını da çocuk sayısına dahil edecek, onları okula gönderecek ve rızasını almadan evlendirmeyecek.

Bugün mecliste kadın ve erkek milletvekilleri eşit sayıda olacak, ülke yönetimine kadınlar da yarı yarıya katılacak, kendilerini ilgilendiren kanunları bizzat kadınlar yazacak. Tüm savaşlar ve ayaklanmalar 24 saat süreyle ateşkes ilan edecek. Bugün hiçbir asker ölmeyecek, yaralanmayacak; hiçbir anneye evladının ölüm haberi ulaşmayacak.

Bugün topuklu ayakkabılar ayakları yormayacak, korseler ruhları sıkmayacak ağda acıtmayacak, bütün kadınlar 5 kilo vermiş olarak uyanacak. Bugün ne giysek yakışacak; mini etekler, dekolteler serbest, memeler fora olacak! Tüm gün spalar, kuaförler, ayakkabıcılar, mağazalar % 100 indirimde olacak, yiyecekler şişmanlatmayacak.

Bugün sokaklar temizlenip parfümlenecek ve binalar uyumlu renklere boyanacak, yollar ve kaldırım taşları ince topuklara ve bebek arabalarına uygun dizayn edilecek.

Bugün tüm sarışınlardan zeka fışkıracak, kadının saçı uzun aklı daha uzun olacak, bugün kadın elinin hamuruyla erkek işine karışacak, bugün kadın sırtındaki sopayı alacak karnındaki bebeğe sıpa diyenin kafasına kafasına indirecek.

Bugün entelektüel kadınlar cümlelerini bitirene kadar can kulağıyla dinlenecek, zeki kadınlardan korkulmayacak, feministlere çirkin, frijit ya da evde kalmış denilmeyecek.

Bugün Mars uzayın karanlığına çekilirken Venüs pırıl pırıl parlayacak.

Bugün soğuk üşütmeyecek, ateş yakmayacak.

Bugün kırmızı kar yağacak.

Bugün balık kavağa çıkacak.
Bugün beyinlerdeki örümcekler dağa kaçacak.
Dağ yanacak bitecek kül olacak...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Senin Saçın Hangi Kuş?

20.Şubat.2011 COSMOTURK
Saçlarımı kestirdim! Kabartıldığında Bon Jovi’nin gençliği; düz tarandığında estetik sonrası hali gibi bir saç modeli yeterince kabartırsam kafamda tüylü bir hayvan ya da jungle varmış gibi hissedebilirim, çok sevdim! Jöleleyip bir de sigara tüttürürsem makyajsız yüzümle bir lezbiyene benzeyebilirim, serseri ve erkeksi bir lezbiyene. Hep bir lezbiyen olmak istemişimdir ama pek bana göre değil. Erkeklerin kişiliğine, iletişim beceriksizliklerine, kendilerini çok ciddiye almalarına ve daha bir sürü şeylerine pek bayılmasam da fiziksel olarak hiç de fena değiller özellikle de çenelerini kapalı tutmayı becerebiliyorlarsa. (Ağızlarını değil çenelerini!)

Yıllardır aynı Cindy Crawford saçlarıyla dolaşıp duruyordum ortalıklarda dergi için fotoğraf çektirirken birden ne kadar hanım hanımcık göründüğümü fark ettim, hanım hanımcık olmakta kötü bir taraf yok ama hanım hanımcık hissetmiyorsam saçlarımla yalan söylemiş olmuyor muyum? Bu ve benzeri birçok zırva düşüncenin motivasyonuyla kuaföre doğru yollara düştüm. Kuaförler devasa ve gürültülü bekleme salonlarından ibarettir benim için kapıdan girersiniz ve beklemeye başlarsınız, saçınız yıkanır ve beklemeye devam edersiniz, siz saçınızın nasıl kesilmesini istediğinizi uzun uzun anlatırken vakti zaten sınırlı olan kuaför çoktan yarısını kesmiştir bile! Kulağınızın dibinde acımasız bir makasın güzelliğinizi ve saygınlığınızı milim milim yok edişleri çınlarken çaresizlikle fönü beklersiniz. Meşgul kuaför fön için sizi yardımcısına havale eder, hevesli taze yardımcı kafanıza kuş kondurmaya azmetmiştir ne yaparsanız yapın saçınızı çekiştire çekiştire bonusa çevirir ve serinkanlı bir sırıtmayla birkaç saat dişinizi sıkarsanız hepsinin ineceğini ve saçın asıl modelini alacağını söyler. Paranızı öderken aynaya bakar ve şaşkın bir enayinin suratını görürsünüz, çaktırmadan enayiye birkaç saat sonra her şeyin düzeleceği teranesini yinelersiniz. Sokaklarda utanç içinde koşturarak evinize, güzel evinize ulaşmaya çalışırsınız…

Yazdıklarımdan anladığınızı düşünüyorum kuaföre gitmeyi pek sevmem ama her defasında son ana kadar bekleyip saçlarım beslemeye dönüşmüş olarak gittiğimden ve hazır gelmişken deyip manikür, pedikür, kaş Allah ne verdiyse bekleme zamanına sıkıştırdığımdan çıkarken hep çok hafiflemiş olurum. Başka türlü olsaydı zaten kuaförler bu kadar uzun yaşayamazdı. Her defasında kapıdan çıkarken bundan sonra daha sık geleceğime yeminler ediyor olurum. Kuaförler içimizdeki canavarı su yüzüne çıkarmaya cüret edebildiğimiz birkaç yerden birisidir bence. Bir İlkay var bende benden içeri ve eğer çıkarmazsam artık onu dışarı içerde havasızlıktan ölecek ve ben de hayatımın geri kalanını bir şey söylemek üzereyken donakalmış bir insanın askıdaki ifadesiyle uzamadan-kısalmadan, ilerlemeden-gerilemeden geçireceğim işte milyonlarcası gibi.

Düşünüyorum da yaşıtlarıma kıyasla ben isteklerini kimseye sormadan uygulamış sonuçlarına da katlanmış bir insan olarak geçmişe dair özlemleri veya kalkışmadığı şeylere dair pişmanlıkları nispeten az bir insanım. Ama yine de bugüne kadar belli kurallarla yaşadığımı fark ediyorum sınırlarımı, duvarlarımı, Türkan Şoray kanunlarımı, çizgilerin dışına çok da fazla taşmadığımı keşfediyorum ve artık taşmak, coşmak, sınırları geçmek istiyorsam diğer yaşıtlarımı hayal bile edemiyorum. Emeklilik planları, çocukların eğitimi, evliliğin konforuna yenik düşmüş hayaller, sosyal sınıflardan yıldızlı pekiyi alma cebelleşmeleri vb benim kendimi muaf tuttuğum ve bedelini de ödemekten yüksünmediğim mevzular ama biliyorum ki yaşıtlarım bu ve benzeri binlerce hayal kırıklığıyla başa çıkmak zorunda.

Bir çok konuda kendinizi açık ve esnek zannederken aslında en kuytuda kalmış, en önemsiz gibi görünen konularda açık veriyorsunuz. Yıllardır aynı saç modelini kullanmak, otuz yaşındayken size yakışan modelde kıyafetler giymek, evinizde hala beyaz ve krem tonları tercih etmek gibi, monotonluk sinsi sinsi sızıyor günlük yaşamınıza. Ben saçımı kuş yuvası gibi kestirdim insan ölmüyormuş deneyin siz de isterseniz tabi.

Arkadaşlar bu kurabiyeleri ben yapmadım ama ben aldım, ben seçtim! İyi ki de öyle yaptım!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Sevgililer Günü Sorunsalına Kısa Bir Dokundurma...



12.Şubat.2011 COSMOTURK


Bu yazım her özel güne kazanç kapısı, tüketim çılgınlığına destek, zorlama, yapay, yok ebelek, yok gübelek diye kulp takıp ahkam kesenlere adanmıştır.

Şahsen Sevgililer Günü’nü bir çok sebepten son derece işlevsel bulurum. Bir kere yeni ilişkiler için bulunmaz bir romantik başlangıç fırsatıdır ve ilişki zaman içinde ciddiye binerse unutulması mümkün olmayan ve tüm dünyayla beraber kutlanan bir yıl dönümü tarihidir.

Sonra ilerlemiş ilişkilere taze kandır, bu bahaneyle romantizm tazelenir. Yıl dönümlerini, yaş günlerini ve bilumum özel günleri ısrarla unutan büyükbaş eşler için de unutkanlık bahanesiyle atlatılamayacak kadar kör gözüne parmağım bir gündür. Tüm bunlara rağmen kasesini kımıldatmamaya ant içmiş üç maymun partnerleri kapının önüne koymak için de harika bir bahanedir.

Son yıllarda bekarlar için düzenlenen partiler de Sevgililer Günü mağdurlarının içine serin sular ve de kızgın kumlar serpmekte dolayısıyla birinci tekil şahısların protestolarına hacet kalmamaktadır.

Şarap ya da şampanya eşliğinde romantik bir akşam yemeği, özel hediyeler ve kırmızılı kalpli iç çamaşırlarıyla noktalanan bir geceye hangi kalpsiz homurdanır ki? Bütün bunları sağlayan bir kaç işletme de kar etmişmiş çok görmemek lazım! Yani Anneler Günü, Öğretmenler Günü, Kabotaj Bayramı tamam da Sevgililer Günü mü tu kaka?

Nefretimizi haykıralım da sevgimizi içimize mi gömelim?

3 Mayıs 2011 Salı

Beş Kere Aşk Kaç Metre?

Ocak.2011
Kadınlarda hiç hoşuma gitmeyen bir evlilik için koca kafalama hesapçılığı vardır. Ben de kocaları kendimden uzak tutmak anlamında düpedüz hesapçı bir kadınım. Ben berbat bir sevgiliyim eğlenceliyim ama hesapçıyım işte. Aşklarımın mezarlığı ağzına kadar dolu, katilim hem de seri katil, hesaplıyorum çünkü cinayetlerimi.

Aşk kazanmak ya da kaybetmek için sonuna kadar beklemek zorunda olmadığımız, her aşamasında binlerce kez kazanıp kaybettiğimiz bir strateji oyunu tam da bu yüzden eğlenceli zaten. Oyun bittiğinde iki taraf da kaybeder, elinizde kalan ganimetler kazancınızmış gibi davranırsınız ama aslında kırık kalbinizin acısı hiç bir ganimetle avutulamaz. Öfke duymaya çalışırsınız ama boş, kalbinizin fısıltısı karşısında öfkenin çığlıkları çaresizdir.

Her şeyi son damlasına kadar tüketmiş de olsanız, hiç başlamamış sadece hayali kurulmuş bir şeyleri kendi kendinize yaşamış da olsanız kalbinize silinmez bir çizik atılmıştır. Yıllar sonra bile öldürücü etkisini yitirmiş bir zehir gibi genzinizi yakmaya devam eder. Geçmiş hesapları tekrar tekrar gözden geçirirsiniz ama aşkın muhasebesinde fit olmak yoktur. Benim kadar tembel ve korkaksanız cesaret edemezsiniz kaybet-kaybet muhasebesine ama hesapçılığa üşenmeyiz yine de.

Diyelim evlendiniz, bir kaç yıl sonra aşk söner, kalbinizdeki acı diner ama ayrılığın gölgesi her düşüşünde üzerinize kalbin hafızası sürer önünüze aynı çiziği. Ayrılırsanız eğer yıllarca gizlenmiş olan yok oldu sandığınız çizik hemen yerleşiverir baş köşeye başlar zihninize eziyet etmeye. Güzel günleri hatırlarsınız kavgaları da... Her kadının ve erkeğin ne kadar eşsiz olduğunu hatırlarsınız sonra, bir daha aynısını yaşamayacağınızı bilmek içinizi acıtır. Sonsuz olasılıklar denizinde iki kişilik bir rota sadece ve sadece bir kez çizilir. Aynı suda ikinci kez yıkanmak eşyanın doğasına aykırı. Geçmiş yeterince anıyla doluysa 'Nerede hata yaptık?' muhasebesi başlar. Bu noktaya nasıl gelindi? Sonrasını düşünür istemediğimiz bir aşkı başkasının sahipleneceği ihtimaliyle titreriz. Vaz geçmek zorlaşmaya başlar, az önce öldürüp de gömdüğümüz aşk artık başkasına kaptırmak istemediğimiz badem gözlere dönüşmüştür. Evlilikler yıllar yılı sürer gider böyle ta ki vaz geçmek için çok geç olana kadar.

Anılar yoksa bu defa da olasılık hesapları başlar eğer olsaydı nasıl olurdu acaba? Zihniniz ve hayal gücünüz saniyeler içinde baş düşmanınız olur. Yaşanması muhtemel mutlulukların görüntüleri ruhunuza işkence eder. Hiç bir seksin tatmin edemeyeceği, hiç bir yaşanmışlığın yeterli gelmeyeceği bir matematiktir aşk...

Yaşamın amacı oynamaktır, oyunlarla kendimizi keşfeder sonraki aşamamıza hazırlanırız her ne kadar sonrasını bilmesek de. Aşk da bunun en görkemli yollarından biri, bütün olmak için parçalara ayrılır bir başkasının parçalarıyla çorba olmayı deneriz sonra da o çorbadan kendimizi ayıklamak için umutsuzca debeleniriz. Böyle bakınca delilik gibi geliyor değil mi? Aşk acıdan zevk almayı öğretiyor bize sonraki aşama mazohistik bir şey olsa gerek.

Tanrı'nın tuhaf bir espri anlayışı var, eğer aşk için içsel olarak cazip değilsen sana hemen cazip olacağın özellikler veriyor aşktan kaçamayasın diye, insanoğlu çoğalsın gezegende hayat sürsün diye. Belki o yüzden bizi sefilliğine ortak edecek insanlarda bir çekim duygusu vardır çoğalmanın garantilenmesi adına. Sistem böyle işler, kaderden kaçılır hem de nasıl kaçılır ama sonuçta kimse mutlu olmaz bunun yerine balıklama dalarız biz de kaderimize; kaderimizdeki aşklarımıza; bizi oluşturacak, değiştirecek, yok etmenin eşiğine getirip küllerimizden var edecek, bizimle oynayacak oyunları oynarız gönüllü olarak.

DOMESTİK ŞİDDET HAK EDİLEN BİR ŞEY Mİ VE DİNAZORLARLA BİR İLGİSİ VAR MI?

Bir tema farklı kanallardan tekrar tekrar karşıma çıkıyorsa biliyorum ki gör beni diyor havalı deyimle 'domestik şiddet' kuşa...