20.Mart.2011 COSMOTURK
Madde 5798: Giyinip soyunmaya üşeniyorum!
Tuhaflıklar listemin en nadide maddelerinden olan kadın olmanın tüm tanımlarıyla çelişen bu madde hayatımda ne garip manzaralar yaratıyor bir bilseniz! Ben ertesi gün ne giyeceğine gardrobunun yarısını denedikten sonra karar veren ve bundan keyif alan kadınlardan değilim hem de hiç. Arkadaşım Nilüfer olmasa tüm giyeceklerimi dükkana gidip göz kararı satın alırdım.
On numara alış veriş arkadaşım Nilüfer gardrobumdaki her parçanın satın alınma hikayesinde başrollerdedir. Damarlarında kan yerine lavla karışık enerji içeceği akan Yay-At arkadaşım her daim fonda yinelenen bir ‘dıgıdık’ efekti eşliğinde arz-ı endam eder! Benim gibi zihni fazla mesai yapan ve fakat bedeni hep üç gün geriden takip eden bir insanın bu enerji topunu yakalaması mümkün değil tabi ki! Nilüfer ve ben neredeyse hiç bir olaya aynı açıdan bakmayız ama tam da bu sebepten gülmekten karnımızın kasıldığı ve yanaklarımızın tutulduğu durumların göbeğine beraberce düşebiliyoruz. Nilüfer’i ne zaman görsem ya bir yere yetişiyordur ya da bir yerlerden dönüyordur genellikle çok net ve bilgelik dolu açıklamalar yapar ‘Of! Terledim, acıktım, yoruldum, bunaldım!’ Hemen mutfağa girer ve yirmi dakika içinde dört kişilik ana yemek, pilav, salata yapar; sofrayı kurar, sofrayı kaldırır, bulaşıkları yerleştirir, kahve yapar, kuru yemişleri hazırlar ve sonunda kanapeye devrilir. İzlemeye başladığımız filmin ilk yarım saati bitmeden de uyuklamaya başlar. Ben evli değilim ya bir nevi koca ihtiyacımı Nilüfer’le karşılıyorum, onun gerçek bir kocası da var bu arada...
Neyse konuyu dağıttım yine ben aslında kendi alışveriş yapamama hallerimi anlatmak istiyordum bir de moda ile aramdaki 15 kiloluk mesafeyi. Nilüfer’e sorarsanız ben androjen pamuklu pijamayla ‘Carmen’ arasında gidip geliyorum. Son zamanlarda almaya niyetim olmayan ama ‘Aaaa! Ne güzeell!’ dediğim süslü püslü, cicili bicili her şeye hiç çenesini yormadan ‘Carmen’ deyip geçiyor arkadaşım. Carmen kısaca ‘İlkay saçmalama sen 1.70 boyunda tombul bir kadınsın böyle cicili bicili, zarif zerafet şeyler senin üzerinde kelebek konmuş gibi durur, bırak onu da seksi bir şeyler bak!’ demek oluyor. Sonuna kadar haklı olduğunu bilsem de bir göz edepsizliğim var, fırfırlı eteklerden, avuç içinden taşmayacak göğüsler için tasarlanmış askılılardan, bele oturan korsajlardan yani nasıl anlatayım Fransız hizmetçi kostümü ile İskandinav geleneksel kıyafetleri arasında bir yerlerde tuhaf kılıklara bayılıyorum. Tabi bu kıyafetleri giyebilmek için Kylie Minogue olmak lazım, hoş zaten tipime gitse de kişiliğime gitmeyen, giysem kendimi komik hissedeceğim kıyafetler ama yine de tutamıyorum kendimi ‘ Aaa! Ne güzelmiş!’ diyorum Nilüfer’in gözü dönüyor! Seksenlerde genç olmaktan kaynaklanan bir rüküşlük eğilimim var ruhumun kuytularında balerin bir yeni yetme gizleniyor, tütülere, dantellere, korselere dolanmak istiyor bereket bu tuhaf istekleri hayata geçirmiyorum sadece ‘ Ne güzelmiş!’ deyip geçiyorum işte, yüzde yüz zararsızım.
Alış verişe çıktığımızda ben fermuarımı çekene kadar Nilüfer 15 elbise denemiş ve ihtimalleri ikiye indirmiştir bile! Ben bana yakışan ama tarzım olmayanlarla yakışmayan ama tarzım olanları eledikten sonra gardrobumda kombine yapabileceğim renklerde olanları seçer ve son bir kez onları giyeceğimden emin miyim diye kontrol ederim. Bu arada Nilüfer ‘Onu bırak sakın alma! Ya! Şunu bir denesene bakarak nasıl anlayacaksın yakışıp yakışmadığını! Güzel oldu işte!’ şeklinde beni hizaya sokup hızlandırmaya çalışır. Son üç parçadan hangisini alacağıma bir türlü karar veremezken Nilüfer’in sabrı taşar ‘Of! İlkay bir karar ver artık!’ diye beni son noktayı koymaya zorlar. Nilüfer olmasa ben hep benzer renkler ve modellerde şeyler satın alıp kendime yakışan modellerin konforunda yaşayıp giderdim herhalde çünkü gerçekten elbise denemeye fena halde üşeniyorum. Bir kez denemeye başlayınca da sonsuza kadar kararsız kalıyorum.
Fashion TV’nin çalı çırpı bacaklı, vitamin eksikliğinden yürüyemeyip sürünen modelleri bir çok kadını blumia’ya sürüklerken bende yaradanıma sığınıp şükretme ihtiyacı doğuruyor, tahtalara vuruyorum! Hükümet gibi kadın olmak hayatımın amacı değildi elbette ama kaderime razıyım. Moda kanallarını izlerken ancak varla yok arası bedenlerde güzel görünecek elbiselere bakıyorum ve sanatçı saydığım modacılara hak veriyorum sonra da günlük yaşama uygulanabilirliği sıfır olan kıyafetlerle gözlerime ziyafet çekiyorum. Olayı kişisel algılamaya geek yok Victoria Beckham’la rekabet ihtiyacında değilim, tüm Victoria’ları bağrıma basmaya hazırım! Çekiyorum polar pijamalarımı filtre kahve ve yer fıstığı eşliğinde Victoria’nın sırlarına vakıf oluyorum. Benim için Victoria’s Secret yılın en önemli olaylarındandır, Oscar’la ve Eurovision şarkı yarışmasıyla yarışır o derece yani! Bu dünyada hem zayıf hem seksi hem de güzel olabilen üç beş kızı bir arada görebileceğim tek etkinliktir Victoria’s Secret ayrıca da gerçekten taktire şayan bir reklam kampanyasıdır, daha kaç yıl ekmek yiyecekler bu kampanya fikrinden merakla bekliyorum.
Koca memeli kanarya olmaya bayılmasam da bülbülü Paris moda haftasına koymuşlar ‘ İlle de vatanım!’ demiş.
Tuhaflıklar listemin en nadide maddelerinden olan kadın olmanın tüm tanımlarıyla çelişen bu madde hayatımda ne garip manzaralar yaratıyor bir bilseniz! Ben ertesi gün ne giyeceğine gardrobunun yarısını denedikten sonra karar veren ve bundan keyif alan kadınlardan değilim hem de hiç. Arkadaşım Nilüfer olmasa tüm giyeceklerimi dükkana gidip göz kararı satın alırdım.
On numara alış veriş arkadaşım Nilüfer gardrobumdaki her parçanın satın alınma hikayesinde başrollerdedir. Damarlarında kan yerine lavla karışık enerji içeceği akan Yay-At arkadaşım her daim fonda yinelenen bir ‘dıgıdık’ efekti eşliğinde arz-ı endam eder! Benim gibi zihni fazla mesai yapan ve fakat bedeni hep üç gün geriden takip eden bir insanın bu enerji topunu yakalaması mümkün değil tabi ki! Nilüfer ve ben neredeyse hiç bir olaya aynı açıdan bakmayız ama tam da bu sebepten gülmekten karnımızın kasıldığı ve yanaklarımızın tutulduğu durumların göbeğine beraberce düşebiliyoruz. Nilüfer’i ne zaman görsem ya bir yere yetişiyordur ya da bir yerlerden dönüyordur genellikle çok net ve bilgelik dolu açıklamalar yapar ‘Of! Terledim, acıktım, yoruldum, bunaldım!’ Hemen mutfağa girer ve yirmi dakika içinde dört kişilik ana yemek, pilav, salata yapar; sofrayı kurar, sofrayı kaldırır, bulaşıkları yerleştirir, kahve yapar, kuru yemişleri hazırlar ve sonunda kanapeye devrilir. İzlemeye başladığımız filmin ilk yarım saati bitmeden de uyuklamaya başlar. Ben evli değilim ya bir nevi koca ihtiyacımı Nilüfer’le karşılıyorum, onun gerçek bir kocası da var bu arada...
Neyse konuyu dağıttım yine ben aslında kendi alışveriş yapamama hallerimi anlatmak istiyordum bir de moda ile aramdaki 15 kiloluk mesafeyi. Nilüfer’e sorarsanız ben androjen pamuklu pijamayla ‘Carmen’ arasında gidip geliyorum. Son zamanlarda almaya niyetim olmayan ama ‘Aaaa! Ne güzeell!’ dediğim süslü püslü, cicili bicili her şeye hiç çenesini yormadan ‘Carmen’ deyip geçiyor arkadaşım. Carmen kısaca ‘İlkay saçmalama sen 1.70 boyunda tombul bir kadınsın böyle cicili bicili, zarif zerafet şeyler senin üzerinde kelebek konmuş gibi durur, bırak onu da seksi bir şeyler bak!’ demek oluyor. Sonuna kadar haklı olduğunu bilsem de bir göz edepsizliğim var, fırfırlı eteklerden, avuç içinden taşmayacak göğüsler için tasarlanmış askılılardan, bele oturan korsajlardan yani nasıl anlatayım Fransız hizmetçi kostümü ile İskandinav geleneksel kıyafetleri arasında bir yerlerde tuhaf kılıklara bayılıyorum. Tabi bu kıyafetleri giyebilmek için Kylie Minogue olmak lazım, hoş zaten tipime gitse de kişiliğime gitmeyen, giysem kendimi komik hissedeceğim kıyafetler ama yine de tutamıyorum kendimi ‘ Aaa! Ne güzelmiş!’ diyorum Nilüfer’in gözü dönüyor! Seksenlerde genç olmaktan kaynaklanan bir rüküşlük eğilimim var ruhumun kuytularında balerin bir yeni yetme gizleniyor, tütülere, dantellere, korselere dolanmak istiyor bereket bu tuhaf istekleri hayata geçirmiyorum sadece ‘ Ne güzelmiş!’ deyip geçiyorum işte, yüzde yüz zararsızım.
Alış verişe çıktığımızda ben fermuarımı çekene kadar Nilüfer 15 elbise denemiş ve ihtimalleri ikiye indirmiştir bile! Ben bana yakışan ama tarzım olmayanlarla yakışmayan ama tarzım olanları eledikten sonra gardrobumda kombine yapabileceğim renklerde olanları seçer ve son bir kez onları giyeceğimden emin miyim diye kontrol ederim. Bu arada Nilüfer ‘Onu bırak sakın alma! Ya! Şunu bir denesene bakarak nasıl anlayacaksın yakışıp yakışmadığını! Güzel oldu işte!’ şeklinde beni hizaya sokup hızlandırmaya çalışır. Son üç parçadan hangisini alacağıma bir türlü karar veremezken Nilüfer’in sabrı taşar ‘Of! İlkay bir karar ver artık!’ diye beni son noktayı koymaya zorlar. Nilüfer olmasa ben hep benzer renkler ve modellerde şeyler satın alıp kendime yakışan modellerin konforunda yaşayıp giderdim herhalde çünkü gerçekten elbise denemeye fena halde üşeniyorum. Bir kez denemeye başlayınca da sonsuza kadar kararsız kalıyorum.
Fashion TV’nin çalı çırpı bacaklı, vitamin eksikliğinden yürüyemeyip sürünen modelleri bir çok kadını blumia’ya sürüklerken bende yaradanıma sığınıp şükretme ihtiyacı doğuruyor, tahtalara vuruyorum! Hükümet gibi kadın olmak hayatımın amacı değildi elbette ama kaderime razıyım. Moda kanallarını izlerken ancak varla yok arası bedenlerde güzel görünecek elbiselere bakıyorum ve sanatçı saydığım modacılara hak veriyorum sonra da günlük yaşama uygulanabilirliği sıfır olan kıyafetlerle gözlerime ziyafet çekiyorum. Olayı kişisel algılamaya geek yok Victoria Beckham’la rekabet ihtiyacında değilim, tüm Victoria’ları bağrıma basmaya hazırım! Çekiyorum polar pijamalarımı filtre kahve ve yer fıstığı eşliğinde Victoria’nın sırlarına vakıf oluyorum. Benim için Victoria’s Secret yılın en önemli olaylarındandır, Oscar’la ve Eurovision şarkı yarışmasıyla yarışır o derece yani! Bu dünyada hem zayıf hem seksi hem de güzel olabilen üç beş kızı bir arada görebileceğim tek etkinliktir Victoria’s Secret ayrıca da gerçekten taktire şayan bir reklam kampanyasıdır, daha kaç yıl ekmek yiyecekler bu kampanya fikrinden merakla bekliyorum.
Koca memeli kanarya olmaya bayılmasam da bülbülü Paris moda haftasına koymuşlar ‘ İlle de vatanım!’ demiş.